Blog

DİJİTAL DÖNÜŞÜMÜ ÇALIŞANLAR İSTİYOR MU? İSTEMELİ Mİ?

DİJİTAL DÖNÜŞÜMÜ ÇALIŞANLAR İSTİYOR MU? İSTEMELİ Mİ?

Dijital dönüşüm süreci ile birlikte çalışanların “amaç” beklentileri ve bu amaç doğrultusunda şirkete olan bağlılıkları şirketlerin performansını doğrudan etkiliyor. Dijital dönüşümün en büyük etkenlerinden biri olan veri yönetimi insanı gelecekte de en önemli unsur kılıyor. Öyleyse şimdi çalışanı  değerli hissettirmek ve alınan her kararda onları ikna edebilmek belki de artık her zamankinden daha önemli…


İşveren markası ve iç iletişim alanında yaklaşık 17 senelik edindiğim gözlem ve deneyimler ışığında söylemeliyim ki, yaşadığımız bu hızlı dijital dönüşüm sürecinde artık çalışanların şirketlerden “amaç” beklentileri ve bu amaç doğrultusunda şirkete olan bağlılıkları bir şirketin performansı açısından en önemli önceliklerden biri haline geliyor. 

Ancak yeterli mi? Değil… Peki başka ne bekleniyor? Dijital dönüşüm bu beklentilerden birisi olabilir mi? 

Dijital dönüşüm, yeni veya mevcut iş süreçlerini, şirket kültürünü, müşteri veya çalışan deneyimini oluşturmak için dijital teknolojileri uygulama ve kullanma sürecinin tümü diyebiliriz. Dijitalleşmenin en önemli özelliği olan “değişim”, artık şirketlerde dinamik bir yapıyı da beraberinde getirmekte. Özellikle internet ve internetin kullanımı, mobil uygulamalar ve aktif sosyal medya kullanımının artmasıyla  birlikte çalışma koşulları değişti, şirketlerin iş yapış biçimleri değişti ve iş süreçlerini değişen koşullara uyumlu hale getirebilme çalışmaları başladı. Rekabetin küreselleşmesi, ekonomik ve demografik trendler sonucunda şirketlerin yüksek teknoloji ve hizmet sektörüne dönüşmeye  başlaması, işverenleri çalışanların sahip olduğu bilgi, eğitim, tecrübe, beceri ve uzmanlıklardan daha fazla yararlanmaya zorluyor.  

Peki çalışanlar açısından durum nasıl?

Dijital dönüşüm sürecinde, çalışanlar için, ağır şartlar altında, beden gücünün sınırlarını zorlayarak çalışmak ya da ofislere ulaşım için zaman kaybetmek yerine, süreç içinde kendi uygulamalarını takip etmek ve üretim stratejileri geliştirmek ana çalışma öğeleri olmaya başladı. Gelecekte de üretim süreçlerini takip ve kontrol eden çalışanlar üretimin ana unsuru olmaya devam edecek çünkü ileride bu günden çok daha fazla sayıda üretim sistemi olacağından bunları kontrol edecek insan sayısı da artacak. Biz çalışanlar, sorumluluklarımızı yerine getirmezsek makine değil insan odaklı sorunların ortaya çıkacağı bir gerçek. Dijital dönüşümün en büyük bileşenlerinden biri olan veri, artık 7/24 erişilebilir hale  geldi. Bu sayede herkesin bilgiye olan erişimleri inanılmaz hızlandı. İnsanın gücünü artıran bu  dönüşüm nesnelere de büyük değişimler getiriyor. Örneğin, öğrenen makineler,  yapay zekâ, sezgisel süreçlerin yanı sıra akıllı ev, akıllı  bina, akıllı trafik, akıllı şehir, vb. “akıllı” ürünlerle birlikte çevremizdeki hemen her şeyin giderek “zekâ” kazandığına şahit oluyoruz.. Bu noktada verinin işlenmesi,  değere dönüştürülmesi ve bunun için de izlenmesi, ölçülmesi ve korunması kritik  bir önem taşıyor. Bu da demek oluyor ki, dijital ortamın kaynağında insan yer alıyor. Yani dijital ortam insan merkezli bir yapı. Bu yapı aynı zamanda beraberinde hem büyük fırsatları hem tehditleri getiriyor. Dijitalleşmenin ortaya çıkardığı bilinçlendirme ile birlikte çalışan profillerinde hızlı ve derinlemesine değişiklikler ortaya çıkmaya başlıyor. İnsan davranış modellerinin değiştiği ve insan beklentilerinin farklılaştığı bu dijitalleşme çağında, çalışanlar şirketlerinden dijital dönüşüm bekliyor. Bugün şirketlerin dijitalleşiyor olmasının çalışanlar için yeni bir motivasyon kaynağı olduğunu söyleyebiliriz. Ancak, bir yandan da çalışanlar bu değişime, yeni uygulamalar öğrenmeye, hiç bilmedikleri bu tür konularda  kendilerini geliştirmeye hazırlar mı? Z kuşağı için bu bir sorun olarak görünmüyor ancak X kuşağındaki orta ve üst düzey yöneticilik pozisyonunda olanlar için bu değişimi kabul etmek ve ayak uydurabilmek sorunlara yol açıyor mu? Bunu da sorgulamak gerekir. 

Neticede şirketlerin kendilerine bir amaç belirleyerek “dijitalleşen dünyada kurum olarak biz neredeyiz?” sorusunu sorması gerekiyor. 

Günümüzde şirkete bağlılığı yeterince yüksek olmayan çalışanların, dijital dönüşüm süreci için belirlenen hedef sürecinde hem şirketlerini yavaşlattıklarını, hem de üretkenliklerinin azaldığını söyleyebiliriz. COVID-19 pandemisi, evden çalışma / hibrit çalışma düzeni ile insanların çalışma biçiminde büyük değişikliklere neden oldu. Çalışanların katılımı, yüz yüze temas olmadan daha zor hale geldi ancak yine de çalışanı değerli hissettirmek ve alınan her kararda onları ikna edebilmek belki de artık her zamankinden daha önemli…

Hepimiz biliyoruz ki günümüzde çalışanlar şirketlerinin başarısına ve vizyonuna ortak olmak istiyor. Bu nedenle de iç iletişim ve şeffaflık kavramı hem çalışanın işini daha etkin yapmasını, hem de kurumun stratejik hedeflerine ulaşmasını sağlıyor. Çağımızda iç iletişimi sadece çalışan motivasyonunu artıran bir unsur olarak görmemek gerek. Bugün etkin iletişim stratejisi oluşturabilen ve bunu yönetmeyi başarabilen şirketlerin, kendilerine çalışanları aracılığı ile güçlü birer işveren markası temsilcileri yetiştirdiklerini de gözlemliyoruz. 

Dijital dönüşüm süreçleri, şirket içinde küçük değişiklikler yapmaktan kapsamlı düzenlemelere kadar birçok şekilde ve biçimde olabiliyor. Şekli ne olursa olsun, herhangi bir dijital dönüşüm sürecinin başarısı büyük ölçüde ekip üyelerinin desteğine ve işbirliğine bağlı. Stratejisi iyi belirlenmiş ve doğru planlanmış bir iç iletişim, çalışanların desteğini ve işbirliğini sağlayabilmenin de en önemli yolu.  Dijital dönüşümün üç önemli bileşenlerinden biri olduğunu söyleyebileceğimiz insan faktörünü yaratılan amaç doğrultusunda bilgilendirmeyi, parçası haline gelmeye ikna olmalarını sağlamayı da unutmamak gerekir…

Ceren Erk